En Ağır Hakaretler Kendime (Cahil-i Cühela 1.bölüm)

Gün içinde yüzlerce kelime duyuyorum. "Selam, çok, güzelsin, eh, nevişahsınamünhasır". Liste uzar gider desem yalan olur. Çünkü kelimelerimizin bile hazır tüketilebilirine başvurur olduk. Konuşmak bizi zorluyor mu? Konuşmanın alternatifini mi bulduk? Yoksa konuşmak eskisi kadar pragmatik değil mi? Ben bu konuda çok fazla bilgi sahibi değilim. Henüz 23 yaşında okunmayan bir kitabın yazarı olarak tam olmam gereken yerdeyim aslında. Hala aydınlanmaya daha da ileri gitmeye ihtiyacım var. Özetle bu satırları yazdığım koltuktan kesin bir yargıya başvurmak çok fazla acemice olurdu. 


Dilimizi kullanırken üşenmemizin bir çok sebebi olabilir. Bunların bence en önemlisi okumamaya sıkça başvurmamızdan gelmekte.

Ya yazılarımız? Üç aydan beri tanıdığım çok kıymetli bir büyüğüm -selam olsun Hayri abiye- dil kullanımı konusunda radikal düşüncelerin en farkılısına dikkat çekmek istiyor. Bunu dünyaya haykırıyor. Mobil ya da sabit aletlelerle olan yazışmalarda 'emoji' olarak isimlendirilen resim temelli simgelerin dünyada bulunmuş en zehirli icatlardan olduğunu defalarca anlattı bana. İnsanların duygu ve düşüncelerini kelime dışı öğelerle aktarma çabasını ilkel toplumların kullandığı hiyerohlifimsi araçlara dönüş çabaları gibi görüyormuş. Farklı bir düşünce doğursu. Dediğim gibi bu konuda da çok fazla bilgi sahibi değilim.

Ve hatta küfür ve kargışlarımız da boynu bükük kalmamış mı bu çağda. Dedelerim -ömürleri uzun olsun- ben onları bildim bileli çok şiirler küfürler ediyorlar. Hayran kalıyorum küfür ettiklerinde(belki bu manevi kimlikleriyle tanıdığım iki adamı munzur bir eylem üzerinde yakalamamdan kaynaklanan bir zafer arzusudur) . Anneannem ve babaannemin  beddualarında ise ayrı bir his duyuyorum. Farklı farklı kelime öbekleri, farklı farklı özneler ve farklı farklı yüklemler... Hatta 75 yaşındaki dedemin en büyük kardeşi M. halamın hiç unutmadığım, algımda onunla bütünleştirdiğim  o tatlı beduasını da şuraya yazayım. "Davulun yarılsın". Sahneyi ise hayal ettiğimde keyif alıyorum. Ben bir davulcuyum. Düğünlerle başlayan karıyerim U2 ile Harbiye Açık Hava sahnesini paylaşacak kadar ilerliyor. Dinleme zevki en fazla olan şarkılardan birinde solist Bono bana bir göz kırpıyor ve ben solo bir vaziyette davulumu tokmaklarla dövmeye başlıyorum(Bono-solo isim ve sözcüğünün aynı cümlede olması kelime şakasından ya da edebi kaygıdan azadedir). O kadar coşuyoruz ki şarkının en can alıcı yerinde kalabalık tarafından kapının önündeki seyyardan satın alınmış halay mendileri havalara atılıyor. Ortaya hem görsel hem de işitsel bir şölen çıkıyor. Bir anda... Pat... Bono üzgün... Rock dünyası öfkeli... Ben yine düğün salonlarına gidiyorum. "Ah M. hala" diyorum "Neden her bayram elini öpmeye geç geldiğim için aynı şeyleri söyledin?"


Sözün kısası hiç biriniz beddularını hatırlamıyorum. Ama eski toprak M. hala bu yaşımda bile beni çok korkutuyor. Ama neden siz onun kadar iyi ilenemiyorsunuz. Küfürleriniz neden dedeleriminki gibi değil de basma kalıp? 's.g, o.ç, p' hep aynı şeyleri söylüyorsunuz (Tamam tamam. Söylüyoruz). Neden bizle pazarlık yapan zengin adama "Ulan cebinde para var işte Cahil" demiyoruz? Bence cahil bu dünyadaki hakaretlerin en ağırı. Diyelim. Kullanalım bu kelimeyi. Hayatımıza renk gelir(hiç yoksa yumruk yediğiniz yerlerinize mor renk gelir).

Toparlamalı. Konuşmalarımızı uzatabildiğimiz kadar uzatalım. Okumalarımızı uzatabildiğimiz kadar uzatalım. Beddua ve küfür kaynaklarımızı çoğaltılım. Eğer bunları yapmasassak benim gibi cahil kalırız.

(Cahil-i cühela kendi düşüncelerimi araştırma süzgecinden geçirmeden yazdığım ve bir avuç kişi olan sizlerle paylaştığım, kafama göre uzunluğa sahip bir seri olacak. Güzel bir başlangıç olmaması güzelleşmeyeceği anlamına gelmez.) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Masayı Dinleyin (Küçürek Öykü)

Maskeler Bizi Öldürüyor (Cahil-i Cühela 2.Bölüm)

Kralın binası ( Küçürek Öykü)