Kayıtlar

Nisan, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dünyanın En Güzel Gülümsemesi (Küçürek Öykü)

Resim
Karşılaşacağımız günün ‘En güzel gülenler’ ödül töreninin bitimine denk geleceğini bilmezdim. Çünkü tanıdığım en iğrenç gülüşe sahip adam oydu. Kutlamak için iki kadeh şampanya ile yanına gittim. Gerçekten çok değişmiş, dişleri bembeyaz olmuştu. ‘’Başarı bizim için ailemiz için tesadüf değildir’’ dedi ve hemen yanımızda uzun boylu bir kadınla işaret dilini kullanarak konuşan adamı gösterdi ‘’Bu beyefendi benim kardeşim. Onu da dünyanın en iyilik sever kişisi yarışmasına aday göstereceğiz’’. ‘’Nasıl olacak o? Bunu hak edecek ne yaptı?’’ diye sorduğumda kardeşi olarak gösterdiği adamın dişsiz ağzını açarak bize gülümsediğini gördüm.

İki Yüz Kırk Dört Numaralı Hasta(Küçürek Öykü)

Resim
Yazmayı bitirdiği romanıyla birlikte kalktı masadan iki yüz kırk dört numaralı hasta. Şöminenin yanına gitti ve ilk sayfadan okumaya başladı. Hiç durmadan, tam elli iki saat okudu. Son kelimeden sonra kapadı kitabı ve hiç sönmeyen şöminenin içine attı. Masaya geri döndü ve ‘’Doğruları söylemeyen bir kalemim ben’’ deyip hıçkıra hıçkıra ağladı.

Çolak Kız (Küçürek Öykü)

Resim
Zaman, mekan, kişi ve duyguların herhangi bir önemi olmadığı herhangi bir çağda, kolunu bombalarla yıkılan evinin altında bırakan çolak bir kız çocuğunun sadece bir tane oyuncak bebeği vardı. Kız çocuğu defterlere tanışana kadar oyuncak bebeğine anlattı günlerinin nasıl geçtiğini. Her gün doğumunda sahibine daha çok benzeyen oyuncak bebeğinin de artık kolu kalmayınca , koca koca kutuların içinden çıkan defterlerle tanıştı çolak kız.

Topraklarımıza Hizmet (Küçürek Öykü)

Resim
Kendisi hakkında hep bir ağızdan ‘’Özledik’’ diye  konuştuğumuz topraklara yeniden kavuşmanın mutluluğunu anlatamam. Sırtıma değen kumların, benim atalarımın , eşimin ve komşularımın atalarının kan ve terleriyle sulandığını bilmek, hareketsiz bedenime tarifsiz bir mutluluk ikram ediyor. Çabuk dindar köpek, bitir okuduklarını ve ört üzerimi. Artık mukaddes sevgilimin olan diyarların ağaçlarına, böceklerine ve yılanlarına şifa olma görevime başlayacağım.

Tavsiye (Küçürek Öykü)

Resim
Tavsiyelerine devam etmemesini söylememe rağmen her geçen gün yenileriyle karşıma çıkınca parlak bir hançerle aramızdaki husumeti sona erdirdik. Aynı akşam nöbetçi hâkimin tavsiyelerini dinledim. Bir hafta sonra gardiyanın tavsiyelerini dinliyordum. Bir ay sonra eski umumi tuvaletçi, kıdemli mahkum Abbas ağabeyimin tavsiyelerini dinliyordum. Katil taifesine göre etrafımdaki tavsiyelerin bu denli artmasını sağlayan şey bir anlık cesaretti. Benden size bir tavsiye : Ağır gelecek cesaretiniz tavsiyelerine kulak asmayın.

Duvarlar İçerisinde (Küçürek Öykü)

Resim
Kalın duvarların içinde yirmi senemi çürüttüm. Üç kişi eden ailemin altmış senesi eder. Altmış sene boyunca , ki  bu süre üçüncü dünya ülkelerinde bir insan ömrüdür, onca katille, onca batakçıyla ve onca anarşistle tek ortak noktamız annemiz gibi büyütüldüğümüz düzenden , affedilmişlik namına bir şey görmememizdi.

Birisi Ölüyor (Küçürek Öykü)

Resim
Bir Amiş olarak yaşadığım dünyaya, kırık kaldırım taşları üzerinde, aynı taşların sivri kenarlara çarpa çarpa, düşme tehlikelerinin en büyüğünü yaşayarak seslendim tüm ömrüm boyunca. Doğaya kusmadan, kuşları küstürmeden, balinaların sevişmelerine dur demeden, kızıl gelincik tarlalarını izmaritlerimle yok etmeden… Bundan dolayı doğa, barakamda, tek başıma ve kırık bir çekyatın üzerinde beni toprağına hapsetmek üzereyken teşekkürlerini acılarımın hafifliğiyle sunuyordu. Bense ona, yüz yıllık dostum olan ‘yaşam’ isimli gecemin son dansına, tebessüm çiçeklerimi toplayarak gittim.

Tanrıverdi Efendi (Küçürek Öykü)

Resim
 Tanrıverdi Efendi tam kırk senedir kendi yüzünü görmemiş olan, yaşlı, modernizm sonrası bireylere özgü tonla hastalıktan muzdarip , kementlerle sıkıştırılan boğalar gibi kendisine özgü asabi hallere sahip birisiydi. Aynalara olan bu küskünlüğün nerede başladığına yönelik çeşitli tevatürler dolaşsa da kimse bu işin gerçeğini kavramış değildi. Gel gelelim yıllar sonra ilk kez, kendisine çarpan eski model bir arabadan fırlayıp yaşlı bedeninin devrildiği yönün tam karşısında duruveren ıslak bir dikiz aynasında gördü yüzünü. ‘’Bu oluk oluk boşanan kan yıllardır mı burada? Elmacık kemiğime saplanmış olan demir parçasını kaç yıldır taşıyordum?’’ oldu son düşünceleri.

Bir Sanatçı (Küçürek Öykü)

Resim
Nitelikli ama pahası düşük eserler üreten bir sanatçıyım ben. Her sabah tuvallerimi, fırçalarımı ve renklerimi özenle seçerek başlarım eserlerime. Bir kat çalışırım beyaz yüzeylere, bir kat daha çıkarım, bir kat daha çıkarım. Günün sonunda sergilediklerimi hiçbir müze ya da galeri karşılayamaz. Ancak iş vesikamda ‘’hastane temizlikçisi’’ yazar.

İkizler ve Kavunlar (Küçürek Öykü)

Resim
‘’…kadar’’ dedi ve ağzından çıkanları bir bir tahtaya nakşetti genç öğretmen. Masasına oturdu ve ıkınarak tahtadakileri defterlerine geçiren öğrencilerini izlemeye koyuldu. En arka sıralardaki ikizler hariç kimse konuşmuyordu. ‘’Kavun kadar’’ dedi daha kara benizlisi. Sarı olan ‘’Kavun ne ağabey?’’ dedi. ‘’Sarı olur’’ dedi ve kardeşinin sırasından silgiyi aldı ‘’Hatırlamadın mı?’’. Küçük olan ‘hayır’ der gibi kafasını sallayınca ‘’Geçen yaz çayırda yediğim, sen susuzluktan ağlayınca da yarısını sana kırdığım meyveyi hatırladın mı peki?’’. Gülümsemesini sınıftaki herkesin duyacağı bir ‘’evet’’ takip etti.   İşte o sarı çocuk kırk iki sene on ay beş gün yirmi iki saat sonra kara benizli abisinin beyazlamış cesedini soktukları mezara iki parça da kavun kırdı.

Çorap Satan Kadın (Küçürek Öykü)

Resim
Kısıtlı imkanların içinde yaşamaya çalışan çorap satıcısı çingene kadın , yayından fırlamış demirden bir ok gibi ayrıldı tezgahından. Yolun karşısındaki sakallı adamı sakallarından kavradı. ‘’Git buradan yüzyılların cehalet memba’’ diye haykırdı tanrıtanımaz fakat itaatkar adamın suratına. Adam üzerine çullanmış bu öfkeli girdaptan söve söve uzaklaşınca çingene kadın dizlerini büküp dayak yemekten bitap düşmüş köpeğin yanına oturdu. İkisinin de çenelerinden akan yaş ve suratlarındaki gülümseme henüz kıyamet çağının gelmediğini kanıtlayan bir vesika gibiydi.

Kralın binası ( Küçürek Öykü)

Resim
Olarak, olmayarak birkaç tuğlayı üst üste dizdi haşmetli kral. Kazdı çamurdan, kerpiçten harcını. Binası bitince geçti karşısına düşündü. ‘’Renk gerek’’ diye bağırdı. En sadık on askeriyle birlikte, derince bir kovanın içine soktular bileklerini ve hançerlerini damarlarının üzerine sürdüler. Şimdi o haşmetli kral ve on sadık adamı yoklar. Fakat inşa edilen en güzel binanın içinde dünyanın en mutlu halkı yaşıyor. Duvarlarındaki kırmızıysa tabiata ve ona tabii olanlara en güzel hediye oluyor.

Girizgah : Neden blog? Ne için blog? Nereden çıktı bu blog?

Resim
Dostlarım! Yazının insana tanrı tarafından bahşedilmiş en büyük armağanlardan birisi olduğu su götürmez bir gerçektir. Ona göre biz homo sapiens ’in tarihini hep bu olguyla başlatır ve bu türün izlerini yazının parmak izleriyle takip ederiz. Birikerek çoğalan ‘’bilgi’’ kültürünü de yazıyla doğurup büyüttüğümüz belki modern çağda görselliğe teslim ettiğimiz gerçeği de var tabi. İşte şu günlerde ısıtma teknolojileriyle rahat evlerimizde oturuyorsak, tıp gereklilikleriyle ömrümüzü ilk çağ insanlarına göre uzatabildiysek veyahut aşkımızı ilan etmek istiyorsak tüm bu olayların kemiklerinde yazının varlığına rastlarız. Bugünün dünyası tüketme kolaylığı açısında video ve resimleri bizlere dikte etse de gelecekte dahi yazı en yararlı iletişim kaynağı olarak bizimle yolculuğunu sürecek. Ancak bir geçeklik var ki kesinlikle es geçmemelisiniz. Paylaşılmayan yazının sahibinden başka kimseye faydası yoktur. İşte bende bu gerçekliği kendime kazandırmaya çalıştığım bu çağda yazılarımı teknoloji

Eskiden anne (Küçürek Öykü)

Resim
Bebeğimi kucağıma aldığımda onun ve benim üzerimize giydirilmiş "ölüm" adlı gömleğin ipliklerini hissedebiliyordum. Buna , onun benden önce ölmesi korkusuna, dört saniye daha katlanamayacağımı fark edip pencereden aşağıya kendimi bıraktım ama onu beşiğine yatırmayı unutmuştum.